Dünyanın gördüğü en büyük doğal afetlerden birini canlı kanlı yaşadık. Canlarımız, dostlarımız, evlatlarımız, analarımız, babalarımız deprem deprem diye diye inlettiğimiz bu sokaklarda birer birer gözlerini yumdu. Ne biri, ne onu, ne de yüzü, binlerce can verdik binlerce. Kendimizi parçaladığımız deprem haberleri, sayısız uyarı mesajı bunun arasında gümbür gümbür yükselen, herşeye rağmen hakkıyla test bile edilmeyen binalar. Ruhsatlarında şaibe kokan yapılar. Bazılarının jelatini bile üzerinde. Bazıları en çok uğradığımız mekanlar, bazıları ise sık sık ziyaret ettiğimiz güzargah. Ama hepsinde bir anı her birinin köşesinde bir dostun tebessümü var. Bazıları Allahın afeti yapacak bir şey yok diyerek yaradana teslim olurken, biz doğru zamana kadar susacağız. Zamanı geldiğinde emin olun kalemlerimiz arşı inletecek. Yanlış yapan herkesten hesabını soracağız. Şimdi yasımız var. Şimdi acımız var. Gündüzleri yara sarmaya koşuyor, geceleri acı hatıralarla başbaşa çadırımıza sinip bir battaniyede sevdiklerimize sarılıyoruz.

  Bir gün hepimiz ayağa kalkacağız. Bu yaralar kabuk bağlayacak ama unutmayacağız. Kimilerinin yüzüne tüküreceğiz kimilerini elleri kelepçeli mapusa yollayacağız. Ama bu kara günleri sevdiklerimizin içimizi yakan hasretiyle alev alev geçireceğiz. İçimizdeki özlem bir kara delik gibi çekecek ruhumuzu. Ölmeyeceğiz ama yaşamayacağız da. 

   Unutmayacağımız çok şey var. En çokta ilk iki günü unutmayacağım. Kimin yara sardığını da unutmayacağız kimin yaramıza tuz bastığını da. O enkazlarda sevdiklerimizin sesine umuduna sarılırken sokak köşelerinde, duvar diplerinde, araba içlerinde hem korku hem de soğuktan titreyeren yaralarımızı unutmayacağız. En çokta milyar dolarlardan bahseden ağabeyleri hatırlayacağız. Kahramanmaraş'ta bir tas çorba, bir poşet makarna, bir pet şişe suyla bizi sokakta kaderimize teslim edenleri unutmayacağız. Çocuklarım donuyor bir çadır yok mu diye yalvaran binlerce Kahramanmaraşlıyı unutmayacağız. Bir araya gelip bu şehirde zenginliğini saltanatını yaşadığınız bu sokaklara inmediğinizi unutmayacağız. Yağmurda ve eksi bilmem kaç derece de kıvranan yavrularımızı açıkta bıraktığınızı unutmayacağız.  Kimse kusura bakmasın ben bakıyorum. Sokakta bir plastik tasla iki lokma yemek dağıtmakla kimse kendini affettiremez. Bırakın yemeği işi yemek olanlar dağıtsın. Ben en çokta çocuklarımız sokakta kalmasın diyip bir araya gelmeyen ve bugün bile hala bu şehire çadır getiremeyen, sözde hemşerilerinin çaresizliğini kendi servetinin bekasına tercih edenleri unutmayacağım.

  Alın şimdi çorbanız sizin olsun, alın şimdi adına yardım dediğiniz vicdanınızı okşadığınız paketleriniz sizin olsun. Biz çadırsız sokakta kalan evlatlarımızı hasarlı evlerimizde koruyoruz! Depremden değil sizin vicdanınızdan koruyoruz. Şimdi bulun bakalım servetinize servet katacak o fabrikalarınızı ayakta tutan işçileri. Tabi bu şehre geri dönderebilirseniz. Başımız sağolsun, acımız büyük, yasımız bir ömür. Yıkılan ümitlerimiz arşı aştı. Bir sonraki yazımda yağmacı deyyusları ve çorbayı parayla satanları, faiş fiyat çeken çakalları yazacağım. Rabbim sabırlar versin.