SABIR...

"Sabır suskunluk değil, işitilmeyen bir feryattır. Her kişinin değil, er kişinin harcıdır."

Ne güzel söylemişler değil mi? 

Hayatımız genelinde hatta bütününde sabır göstermemiz o kadar durum vardır ki, bunlar zaman zaman aşılamaz bir hâl almakla birlikte, gerçekten çekilemez bir dert olarak karşımıza çıkıyor. İşte tam da o an başlıyor kendimizle olan savaş.

Bazen kişi yada kişilere bazense yaşanan bir duruma öylesine sabretmek gerekir ki, sanki o an, yaşanan söz konusu duruma "Sabır" dediğimiz o duruşu yansıtamazsak eğer içinde bulunduğumuz o durum çekilemez hale gelebiliyor. 

Hayatımızın her evresinde birçok tatsız olumsuz durumla karşılaşabiliyoruz. "Ummadık taş baş yarar." derler ya hani bazen hiç ummadığımız kişilerden en yakınımızdan bir darbe yiyoruz duymak istemediğimiz, görmek istemediğimiz birçok şeyi görüyor, duyuyor ve yaşıyoruz. Tüm bunlara rağmen o kişiye hiçbir şekilde bir serzenişte bulunamıyoruz çünkü kırmaktan korkuyoruz; kırmaktan korkunca ne oluyor işte sabır devreye giriyor ve karşımızdaki o kişiye sabrediyoruz sabretmeye çalışıyoruz... Nereye kadar?

Peygamber sabrı olan bazı insanlar vardır mesela kendimide bu başlık altında örneklendirmek isterim. Hiçbir zaman duygusal bağ kurduğum insanlara karşı zararlı, kırıcı, yaralayıcı olmadım daha doğrusu olamadım. Her zaman vicdan dediğimiz o duygu girdi devreye. Haklı da olsam haksız da olsam hiçbir zaman tam anlamıyla anlık duygularımı aktaramadım.

Bir insanı insan yapan en önemli şey vicdan ve merhamettir değil mi? Keşke her insanda olsa, olabilse...

Kırmaktan en çok korktuğumuz kişiler yaralamadı mı bizi, en sevdiklerimiz, değer verdiklerimiz? Neden halen sabrediyoruz? Neden halen hakkımızı savunup, söylenmesi gerekenleri söyleyemiyoruz? Neyse yaptı bir kere tekrarı olmaz, o benim dostum, arkadaşım, sırdaşım her neyse...

Şunu gördüm ve inandım ki, bazen çok sabır iyi bir şey değilmiş. İnceldiği yerden koparmak lazım... Lazım ki kendimizi kullandırtmayalım, o hakkı karşı tarafa vermeyelim, o oluşuma zemin hazırlamayalım. 

Evet kırmaktan kaçalım, üzmekten çekinelim ama kendimiz de üzülmeyelim.

Hani demiş ya Hz. Mevlana;

"Çalınan her kapı açılsaydı, ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı."

Çaldığımız kapı açılmadı diye pes etmek yerine, sabırla en hayırlısını beklemek değil mi asıl mesele?

Kalın esenle...