Geçmişten bugüne en çok duyduğumuz deyişlerin başında sanırım ‘ata yâdigarı’ gelir. Her çocuk, bir yandan kendinden bir önceki kuşağın kültürü ile yoğrulurken bir yandan da modern zamanın izinde yürümeye çalışır. 

Yeni bir üç ayları karşılarken bugün ilk kandili de idrak edeceğiz. Dualarla ve umutlarla yeni bir Ramazan ayına doğru ilerlerken ibadet edeceğimiz en yakın camiler de hazırlıklara dahil edilecek. 

Peki, bizim camilerimiz ne halde?

Ben gibi eski sokakları aşındırmayı sevenler, eski camileri de vakitlerde sık sık ziyaret etmekle mükelleftir diye düşünüyorum. 

Fakat camilerin içerisindeki manzaralar, yakın bir tarihte özel bir çaba gösterilmeden kullanılamayacaklarının açık göstergesi. 

İlk olarak, Şeyh (Şıh) Cami’nin kadın bölümünden başlamak istiyorum. Tarihin en güzel merdivenlerinden başınızı gözünüzü kurtararak çıktığınız kadın bölümünde sizi basamayacağınız kadar ıslanmış halılar karşılıyor. Yoğun nem nedeniyle oluşan bu durum maalesef, duvarların boyalarının da büyük oranda aşınmasına neden olmuş. Bir yanda kullanılamayacak kadar kötü durumdaki yer halıları diğer yanda sırtınızı veremeyecek haldeki duvarlar eminim sizin de içinizi burkacaktır. Zira bizler sırtımızı bir caminin duvarına da yaslayamacaksak…

Bu mabed ki, sanırım şehirdeki ata yadigarlarından da en kıymetlisi olsa gerek. Caminin 1727 yılında yapılan minaresi, Kurtuluş Savaşı’nın top mermilerinden birini taşıyor. Geçmişin, ataların, şehrin şehitlerinin ve kollektif bilincin en önemli ögelerinden birisi olan Şeyh (Şıh) Cami’nin Ramazan ayında bilhassa kadın ziyaretçilerine hizmet vermesi için özel bir bakıma ihtiyaç duyduğu da aşikar. 

Ben, Şeyh (Şıh) Cami’ndeki durumu gördükten sonra, vakit namazları dışında açık bulabildiğim çevre eserleri de kısa bir süre içerisinde ziyaret etmek istedim. Evet, vakit namazları dışında camilerin kapalı olması gerçek bir “skandal" fakat mevzumuz bu değil. 

Daha öncesinde restorasyonda olduğunu gördüğüm Divanlı (Ahmet Paşa) Cami’nin açık olması açıkcası beni sevindirdi. Fakat burada da kadın bölümünde durum pek farklı değil. Cami dışında birden fazla alan bulunmasına rağmen kullanılmayan halıların depolanması için yine kadınlar bölümü tercih edilmiş. 

Kuyucak Mahallesi’ndeki Kazancı Cami de maalesef diğerlerinden pek farklı değil. İnanır mısınız caminin tam girişinde bir koltuk takımı var. Evet, bu gözlerle gördüm. Vakit namazları dışında kapalı olan caminin ‘son cemaat’ bölümünde de kimseye yer yok! 

Yine aynı bölgede sayılabilecek Hatuniye Cami’nde ise durum henüz idare ediliyor. Cami cemaati ile birlikte imamının da yoğun gayreti, hafif bir nemlenme olmasına rağmen hem kokuyu hem de ıslaklığı engellemiş gibi görünüyor. En azından Ramazan ayında kadınların teravih ibadetlerini yerine getirirken nefes alabilecekleri kadar yaşam alanı henüz var. 

 

Benim şehirde en sevdiğim mekanlardan birisi de Acemli Cami. Gerçekten hem atmosferini hem de ruhunu özümsemeyi gerçekten seviyorum. Fakat burada da kadınlar için cami içerisinde namaz kılacak bölüm maalesef yok. Kur’an kursu talebelerinin eğitim aldığı bölümde isterseniz namaz kılmanıza izin veriliyor fakat cami içerisinde ibadet edemiyorsunuz. 
Bunlar benim yalnızca bir mahallede birkaç gün ayırarak gezip görebildiklerim. Kim bilir henüz gezemediğimiz eski sokaklarda bulunan tarihi yapılarda bizlerin ilgisini bekleyen neler vardır.

Ezcümle demem o ki, şehrin hafızasının ve tarihinin hala duvarlarında yankılandığı bu mekanların günümüzdeki halinin kimseyi memnun edeceğini düşünmüyorum. Baş köşesine ‘taş’ konak yapabildiğimiz Kanlıdere Köprüsü yerine bastığımız asfalttan bin kat daha değerli olan bu yapıların bugün ilgimize ihtiyacı var. 

Peki, 2023 yılının Ramazan ayı öncesinde gönül rahatlığı ile ibadet edebileceğimiz tarihi dokuya ulaşabilir miyiz dersiniz?